Bugün kafamı rahatlatmak için bir tarafımdan gün uydurup "aylaklık günü" ilan ettim.
Sabah erken evden çıktım. Otobüse bindim, sahili görür görmez indim. Yürüdüm durmadan deniz kenarından, yürüdüm durmadan soğuk sıcak aldırmadan, yürüdüm durmadan insanların arasından... Yazarken Moğollar'ın şarkısı olan "Yürüdük Durmadan" aklıma geldi. Ne güzel şarkıdır, sözlerini Turgut Berkes yazmıştı. Kara Kutu albümünü dinlemediyseniz mutlaka dinleyin.
Aylaklık günü demişken gerçekten de öyle bir gün varmış. 19 Haziran Aylak aylak dolaşma günü. 70'lerin sonlarında Michigan, Mackinac Island'da bulunan Grand Hotel'de W. T. Rabe tarafından yaratıldı. Yükselen doğa koşusu grafiğine tepki olarak Aylaklık Günü'nü icat etti. İnsanları hayatlarının hızını yavaşlatmaya ve gevşemeye teşvik etti.
Çevremizdeki dünya hızlı bir tempoda ilerliyor ve bizler yavaş yavaş gülüşlerimizi kaybediyoruz, çiçeklerin kokusunu unutuyoruz. Yürüyüşümüz bile hızlı hızlı oluyor, sürekli bir yerlere yetişmeye çalışırken bunu neden yaptığımızı unutuyoruz. Acele etmeden, hızlanmadan, yavaş ve rahat şekilde yürüyeceğiz.
Aylaklık günü, etrafımızdaki güzel dünyayı,bize sunduğu onlarca şeye sahipken, derin bir nefes alıp, etrafımızdaki güzellikleri farketme ve güzelliklere yaklaşma zamanıdır.
Aylaklık günü nasıl kutlanır?
Parkta yürüyüş yapmak için işten biraz erken çıkın(bu ülkemiz için geçerli değil!).
Kitabınızı ve kahvenizi alın, gölgesine sığınabileceğiniz bir ağaç altında kitabınızı okuyun. Kahvenizi içmeyi unutmayın.
Bunları yapmak istemiyor musunuz? Aylaklık günü günlük yaşamdan uzaklaşmak ve rahatlamak için bir yol bulmak ile ilgilidir. İster bir kadeh şarap doldurup film izleyin, ister biranızı açıp video oyunu oynayın. Bu gün sevdiğiniz şeyleri yapmanız için var, eğlenmeyi unutmayın.
Ben tabii ki yürüdüm, 16km yürümüşüm yaklaşık 5 saatte. Birkaç müzik dinledim. Zincir olmayan bir kahve dükkanından, kahve aldım. Biraz denizi taşladım. İnsanları izledim, düşüncelere daldım. Havanın nasıl değiştiğini hissettim, sıcak yerini rüzgara bırakmasını hissettim. Çarşaf gibi denizin gelgitlerin şiddetlenmesiyle köpürmesine şahit oldum. Bu yürümenin doğasında olan bir durum. Doğanın içinde doğayı hissedebiliriz. Çiçeklerin kokusunu, börtü böcekleri, kuşların sesini, denizin suskunluğunu ve dalgaların sesini. Duvarların arasında, araçların içinde bütün bunlar ne kadar mümkün olabilir?